Browsing by Author "Erol, Ayla Sevim"
Now showing 1 - 20 of 23
Results Per Page
Sort Options
Item Adli Antropoloji'de güncel gelişmeler(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Akyurt, Serdal; Erol, Ayla Sevim; PaleoantropolojiAdli Antropoloji, antropolojiden elde ettiği bilgi, birikim, beceri ve donanımının yanı sıra, artan dünya nüfusunun farklılaşan ölüm biçimlerinden elde ettiği kimliklendirme tecrübesi, deneyim ve yaklaşım metotlarıyla, değişen, dönüşen, yenilenen ve gelişen bir adli bilimler disiplini olarak gün geçtikçe teknolojik gelişmelerin de katkısıyla kendisini istikrarlı bir şekilde güncellemektedir. Adli Antropoloji, sahada elde ettiği bulguları, laboratuvar çalışmasında ölçümlediği incelemeleri veya diğer disiplinlerin teknolojilerinin de katkısıyla oluşturduğu adli biyolojik profiller üzerinden yaptığı güncel kimliklendirme yöntemleri bu çalışmada incelenmektedir. Bireysel veya toplu ölüm kurbanlarının yaş, cinsiyet ve etnik köken çalışmalarında kullandığı 3D yeniden yüzlendirilme yöntemleri, travma analizleri ve etnik köken bulmaya yönelik çalışmalar gibi çeşitli incelemelerinin hukuki ve sosyal boyutları konu edinilmiştir. Yapay zeka ve ileri görüntüleme araçlarının Adli Antropoloji'nin kimliklendirme çalışmalarındaki disiplinlerarası uygulamaları çalışmada incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Antik DNA, Kimliklendirme, 3D Yeniden Yüzlendirme, Travma, Yapay Zeka.Item Adli antropolojide kullanılan travma analizi metodlarının antik dönem iskeletlerine uygulanabilirliği: Minnetpınarı ve Güllüdere Antik iskeletleri üzerine yapılan bir çalışma(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Çeker, Deren; Erol, Ayla Sevim; PaleoantropolojiItem Adli antropolojide yetişkin bireylerin yaş tahmin metodları, sorunları ve uygulanabilirlikleri üzerine bir araştırma(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Vehit, Uyum; Erol, Ayla Sevim; Otherİskkeletleşmiş yetişkin bireylerin kalıntılarının yaş tahmini yapılması adli antropoloji biliminin en karmaşık ve önemli konularından birisidir. Özellikle yapılan çalışmaların yasal sorumluluklardan dolayı gerçekçi ve güvenilir olması gerekmektedir. Yapılan bu tez çalışmasında adli antropolojik yöntemlerin tarihsel gelişimi, önemi, en fazla kabul gören ve uygulanan metodların detaylı irdelenmesi ve hangi koşullarda hangi yöntemlerin uygulanması gerektiği ile ilgili bir değerlendirme yapılmıştır. Diş gelişimi ve ikincil kaynaşma noktaları incelemeleri gibi genç yetişkin bireylerde uygulanan yöntemler irdelenmiş ve ayrıntılı olarak gelişimini tamamlamış bireylerin iskeletleşmiş kalıntılarına uygulanan yaş tahmin metodları değerlendirilmiştir. Lamandin metodu olarak adlandırılan tek kökü kesici dişler üzerine yapılan araştırmaların yanısıra, dördüncü kaburga kemiklerinden yapılmakta olan yaşlandırma çalışmaları gibi klasik sayılabilen, fakat günümüzde hala yaygın olarak kullanılan metodlar ele alınmıştır. Ayrıca, günümüzde yaşanan teknolojik gelişmeler sonucunda geliştirilmekte olan güncel yöntemler de ele alınmış ve uygulanmaları konuları ele alınmıştır. DNA ve histolojik çalışmalarla yapılan güncel çalışmaların ileriye dönük bilimsel umut vermesine rağmen, uygunlukları ve geçerlilikleri tartışmalı olmakla beraber yeni yapılacak olan çalışmalarla gelecekte iskeletlerden yaşlandırma konusunda çok faydalı olması ihtimal dışı değildir. Fakat buna karşın, yeni bilgisayarlı yaşlandırma yöntemleri çok umut vericidir, bunun yanında suni radyokarbon oranı çalışmaları da yeni klasik yöntemlere göre çok yeni olmasına rağmen çok geçerli sonuçlar verdiği görülmektedir. Bu tez çalışmasında, yapılacak olan adli antropolojik yaşlandırmanın daha geçerli ve daha az hata paylarına sahip olabilmesi için, ülkemizde yapılması gerekli olan, yerel popülasyonların kullanılacağı ve yerel verilerden yola çıkarak araştırmalar yapılması gibi öneriler de içermektedir Anahtar Kelimeler: Metod, Sorunlar Uygulama, Yaşlandırma, YetişkinItem Adli dental antropoloji:Dental antropoloji açısından Minnetpınarı ve Güllüdere toplumlarının dişlerinin karşılaştırmalı analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Yaşar, Zehtiye Füsun; Erol, Ayla SevimBu çalışmanın iki temel amacı vardır. Bunlardan birincisi; Güllüdere ve Minnetpınarı toplumlarının dişleri incelenerek elde edilen bulgular, Anadolu'da çeşitli dönemlerine tarihlendirilen toplumlarla karşılaştırılmasıdır. Çalışmanın diğer bir amacı, antropolojik bir materyalden elde edilen bulguların Adli Bilimlerde kimliklendirme yararlanılabileceğini vurgulamaktır. İnsan vücudunun hemen hemen en küçük yapıları olan dişler, kişiler ve onların ait oldukları toplumlar hakkında bizlere önemli bilgiler vermektedir. Üzerlerinde taşıdıkları bu bilgilerle dişler, tarihi aydınlatmakla kalmayıp, günümüzde yaşanan felaketlerde de bireylerin kimliklendirlmesinde bizlere yol göstermektedir. Çalışma kapsamında ki 325 süt dişi ve 3242 daimi diş incelenmiştir. Güllüdere (Demir Çağ), Güllüdere (Orta çağ) ve Minnetpınarı (Orta Çağ) toplumlarına ait 325 süt ve 1634 daimi diş patoloji ve varyasyonlar açısından değerlendirilmiştir. Diş ölçümlerinin adli antropoloji çalışmalarındaki önemini belirlemek amacıyla Minnetpınarı ve Güllüdere (Orta Çağ) toplumlarındaki erişkin birey daimi diş ölçümleri güncel örneklem grubuna ait 1618 daimi diş ölçümü ile karşılaştırılarak elde edilen verilerin cinsiyet tahmininde kullanılıp kullanılanılamayacağı tartışılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda erişkinlerde hyppoplasia; Orta Çağ'a tarihlendirilen Güllüdere toplumunda %11,9 , Minnetpınarı toplumunda ise %21olarak belirlenmiştir. Bu iki değer birbirine yakın gibi görünse de cinsiyetler arasında karşılaştırıldığında, lezyonun Minnetpınarı toplumu erkek bireylerinde daha yüksek değerde olduğu belirlenmiştir. Güllüdere ve Minnetpınarı Orta Çağ toplumlarındaki diş aşınmaları çağdaşı olan bazı toplumlarla karşılaştırdığında düşük değerler verdiği saptanmıştır. İnceleme kapsamındaki iki toplum birey bazında karşılaştırıldığında, Minnetpınarı toplumundaki kadınlarda aşınmanın daha fazla olduğu sonucuna varılmıştır. Bu toplumlar çürük açısından incelendiğinde ise toplumlar arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır.İncelenen toplumlar, ağız sağlığının önemli göstergelerinden olan diş taşı ve alveol kaybı açısından karşılaştırıldığında, her iki toplumda da alveol kaybının yüksek olması, bu toplumların ağız sağlığının iyi düzeyde olmadığını ortaya çıkarmıştır. Alveol kaybının yüksekliğine karşın toplumlarda diş taşı oranının düşük olması materyallerin temizlik işlemleri sırasında zarar görmüş olduğunu düşündürmektedir. Çalışmada her iki tolumda kapanış ilişkisi tespiti yapılabilen birey sayısı farklı olmakla beraber Güllüdere bireylerinde prognati inferior (alt çene ileri itimi), Minnetpınarı bireylerinde ise prognati superior (üst çenede ileri itim) belirlenmiştir. Toplumlar arasında kök varyasyonu ve antemortem diş kayıp oranlarının farklı olmadığı saptanmıştır. Orta Çağ'a tarihlendirilen Güllüdere ve Minnetpınarı topumları ile güncel grup dişlerinde incelenen diş uzunluğu (MD) ve diş kalınlığı (BL) ölçümleri; Anadolu'da yaşamış bazı toplumlarla karşılaştırıldığında MD ve BL ölçümlerinde küçülmenin olduğu görülmektedir. Aynı döneme tarihlendirilen Güllüdere ve Minnetpınarı toplumlarında, sonuçların yakın olması beklenirken Minnetpınarı toplumundan elde edilen değerlerin Güncel toplum ölçüm değerlerine daha yakın olduğu gözlenmektedir. Güllüdere toplumunun paleoantroplojik değerlendirilmesinde bireylerin narin yapıda olduğunun (Sevim ve diğ.,2006) bildirilmesi ölçümler arasında gözlenen farklılığının nedenini ortaya çıkarmaktadır. Bu sonuç, adli antropoloji çalışmalarında sadece diş ölçümlerinden yararlanılarak yapılacak cinsiyet tespitinin güvenilirliğinin az olduğunu göstermektedir. Çalışmada yapılan ölçüm analizleri, değerlendirilen patolojiler ve varyasyonlarla elde edilen verilerin, hızla yaygınlaşan adli antropoloji ve adli dişhekimliği çalışmalarına katkıda bulunacağı kanısındayız.Abstract This study has to main purposes. The first one is to compare the findings acquired from investigating teeth of the societies of Güllüdere and Minnetpınarı with the societies dated back to various periods of Anatolia. Another purpose of the study is to emphasize that the findings acquired from a anthropological material can be utilized in the establishment of identity in Judicial Sciences. Teeth, almost the smallest part of the human body, provide us with significant information regarding the people and the societies they belong to. Teeth, with this information they have, not only lighten the past but they will lead our way on establishing the identities in the disasters that we currently experience. 325 deciduous teeth and 3242 permanent teeth were examined under the scope of the study. 325 deciduous and 1634 permanent teeth that belong to the societies of Güllüdere (Iron Age), Güllüdere (Middle Age) and Minnetpınarı (Middle Age) were examined in pathological and variational terms. In order to identify the significance of the teeth measurements in forensic studies, it was discussed whether to use the data acquired by comparing the permanent teeth measurements of adults of Minnetpınarı and Güllüdere (Middle Age) societies with 1618 permanent teeth measurements that belonged to the current sample group in gender estimation. As a result of the studies made, hyppoplasia in adults was identified as 11,9 % in Güllüdere societies dated back to Middle Age, 21 % in Minnetpınarı societies. Although these to data seemed to be close to each other, the lesion was found out to be higher in the male individuals of Minnetpınarı society when gender comparison was made. Teeth abrasion in Gulludere and Minnetpınarı Middle Age societies were found to have low values when compared with some other societies of the same age. When the two societies under the scope of the investigation were compared in individual terms, it wasconcluded that abrasion in women of Minnetpınarı society was a lot more. When examined in terms of cavity, there is no meaningful difference among the societies. The societies were examined in terms of tartar and loss of alveololus, which are among the important indicators of dental health, and found out that in both societies loss of alveolus is high, which demonstrates that dental health of these societies were not in good condition. Despite the high amount of loss of alveolus, that the rate of tartar was low put forward a possibility of a damage in materials during the cleaning operations. In the study, while the number of individuals that can determine a closing relationship in both societies are different, prognati inferior in individuals of Güllüdere and prognati superior in individuals of Minnetpınarı society were detected. It was found out the rates of root variations and tooth loss were not different from each other. The tooth length (MD) and tooth thickness (BL) measurements examined in the teeth of Güllüdere and Minnetpınarı societies dated back to Middle Age and current societies were compared to some societies that lived in Anatolia. It was found out that there was a reduction in MD and BL measurements. While it was expected that the results of the Gulludere and Minnetpinari societies dated back to the same period were closeri it was observed that the values attained from Minnetpinari societies were closer to the measurement values of the current societies In the paleanthropological assessment of Güllüdere soicety, the individuals were found out to be slimmer (Sevim et all. ,2006) and this shows the reason of the difference among the measurements. This conclusion shows that in forensic anthropological studies, the reliability of the gender identification done by making use of merely the tooth measurements is low. We are of the opinion that the measurement analysis, pathologies and data acquired by variations made in the study will contribute to the rapidly growing forensic anthropology and forensic odontology studies.Item Adli dental antropoloji:Dental antropoloji açısından Minnetpınarı ve Güllüdere toplumlarının dişlerinin karşılaştırmalı analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Yaşar, Zehtiye Füsun; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiThis study has to main purposes. The first one is to compare the findings acquired from investigating teeth of the societies of Güllüdere and Minnetpınarı with the societies dated back to various periods of Anatolia. Another purpose of the study is to emphasize that the findings acquired from a anthropological material can be utilized in the establishment of identity in Judicial Sciences. Teeth, almost the smallest part of the human body, provide us with significant information regarding the people and the societies they belong to. Teeth, with this information they have, not only lighten the past but they will lead our way on establishing the identities in the disasters that we currently experience. 325 deciduous teeth and 3242 permanent teeth were examined under the scope of the study. 325 deciduous and 1634 permanent teeth that belong to the societies of Güllüdere (Iron Age), Güllüdere (Middle Age) and Minnetpınarı (Middle Age) were examined in pathological and variational terms. In order to identify the significance of the teeth measurements in forensic studies, it was discussed whether to use the data acquired by comparing the permanent teeth measurements of adults of Minnetpınarı and Güllüdere (Middle Age) societies with 1618 permanent teeth measurements that belonged to the current sample group in gender estimation. As a result of the studies made, hyppoplasia in adults was identified as 11,9 % in Güllüdere societies dated back to Middle Age, 21 % in Minnetpınarı societies. Although these to data seemed to be close to each other, the lesion was found out to be higher in the male individuals of Minnetpınarı society when gender comparison was made. Teeth abrasion in Gulludere and Minnetpınarı Middle Age societies were found to have low values when compared with some other societies of the same age. When the two societies under the scope of the investigation were compared in individual terms, it wasconcluded that abrasion in women of Minnetpınarı society was a lot more. When examined in terms of cavity, there is no meaningful difference among the societies. The societies were examined in terms of tartar and loss of alveololus, which are among the important indicators of dental health, and found out that in both societies loss of alveolus is high, which demonstrates that dental health of these societies were not in good condition. Despite the high amount of loss of alveolus, that the rate of tartar was low put forward a possibility of a damage in materials during the cleaning operations. In the study, while the number of individuals that can determine a closing relationship in both societies are different, prognati inferior in individuals of Güllüdere and prognati superior in individuals of Minnetpınarı society were detected. It was found out the rates of root variations and tooth loss were not different from each other. The tooth length (MD) and tooth thickness (BL) measurements examined in the teeth of Güllüdere and Minnetpınarı societies dated back to Middle Age and current societies were compared to some societies that lived in Anatolia. It was found out that there was a reduction in MD and BL measurements. While it was expected that the results of the Gulludere and Minnetpinari societies dated back to the same period were closeri it was observed that the values attained from Minnetpinari societies were closer to the measurement values of the current societies In the paleanthropological assessment of Güllüdere soicety, the individuals were found out to be slimmer (Sevim et all. ,2006) and this shows the reason of the difference among the measurements. This conclusion shows that in forensic anthropological studies, the reliability of the gender identification done by making use of merely the tooth measurements is low. We are of the opinion that the measurement analysis, pathologies and data acquired by variations made in the study will contribute to the rapidly growing forensic anthropology and forensic odontology studies.Item Adli kimliklendirmede yaşa bağlı olarak yüz bölgesinde görülen morfololojik varyasyonların analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011) Bulut, Özgür; Erol, Ayla SevimBu çalışma, Adli Antropoloji kapsamında yürütülen Adli Yaşlandırma çalışmalarına referans oluşturması amacıyla yaşlanma karakteristiklerinin ortaya çıkarılması amacıyla yapılmıştır. Bu amaç doğrultusunda, söz konusu çalışma, İç Anadolu Bölgesinde yaşayan ve beş yaş grubu (20-29, 30-39, 40-49, 50-59, 60-69) içerisine dahil gönüllü 125 erkek birey üzerinde yapılmıştır. Yüz bölgesinde belirlenen yaşlanma karaktertistikleri seçilen bir referans foto-skala ölçeği ile 10 alan uzmanı tarafından ölçülmüştür.Değişkenler (yaşlanma bölgeleri) ve alt yığınlar (yaş grupları) için örneklem üzerinde uzmanlar tarafından yapılan ölçüm sonuçlarında yüksek derecede uyum/uyuşma olduğu görülmüştür. Bununla birlikte, yaşlanma karakteristiklerine ait ortalama tahminler ile yaş grupları arasında ise yüksek oranda korelasyon olduğu gözlenmiştir.Bu çalışma neticesinde yaşlanma karakteristikerine ait elde edilen ortalama tahminler, ?Adli Yaşlandırma? alanında çalışan uzmanlar için bir referans kanaat skalası olarak kullanılabilecektir.Abstract This study is aimed to establish aging charateristics as being a reference for the Forensic Aging studies in the context with Forensic Antropology. This study is implemented on 125 volunteer male individuals from five age groups (20-29, 30-39, 40-49, 50-59, 60-69) who live in Central Anatolia of Turkey. Aging characteristics is scaled by 10 field experts with the reference photoscale method.It is observed that there is a high degree agreement among scale results of experts for variants (aging fields) and sub-mass (age groups). In addition, it is also observed that there is a high degree correlation between averages of aging characteristics and age groups.Averages of aging characteristics which are achieved in the result of this study, may be used as a reference scale by experts working in the field of Forensic Aging.Item Adli kimliklendirmede yüzdeki yapıların morfolojik ve morfometrik analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Yaşlı, Hüseyin; Erol, Ayla Sevim; PaleoantropolojiYüz karşılaştırma işlemleri, fotoğrafın var olduğu günden itibaren uygulana gelen ve kimlik belirleme yöntemleri arasında önemli bir yeri olan çalışmalardır. Bu çalışmada öncelikle, insan yüzü morfolojik olarak analiz edilerek, yüzdeki referans alınacak noktalar tespit edilmiştir. Daha sonra buradaki referans noktalarından hareketle 23 ölçüm parametresi belirlenmiştir. Belirlenen ölçüm parametreleri baz alınarak; rastgele seçilen 25 erkek ve 25 kadın bireyin yüz yapıları üzerinde ölçümler yapılmıştır. Bu çalışmada 50 katılımcıdan alınan her bir parametrenin ortalaması alınarak, yüz endis formülasyonu hazırlanmak üzere küçükten büyüğe doğru sıralanmıştır. Kimliklendirme çalışmalarında kullanılmak üzere 253 endis oluşturulmuştur. Aynı katılımcı grubunun, herhangi bir planlı koşula tabi tutulmadan önden ve profilden mukayese fotoğrafları çekilmiş, aynı ölçümler bu fotoğraflar üzerinde de yapılmıştır. Hem canlı katılımcılardan oluşturulan endisler hem de aynı bireylerin yüz fotoğraflarından oluşturulan endisler arasında inceleme sonucunu etkileyebilecek önemli farklılığın olup olmadığını tespit etmek maksadıyla parametrik ve parametrik olmayan testler uygulanmıştır. Bununla birlikte, verilerdeki değerlerin farklılık ve değişkenlik ölçüsünü tanımlamak için ise, yaygınlık durumlarına bakılmıştır. Ancak, parametrik ve parametrik olmayan testlerle elde edilen sonuçlar bu çalışmada anlamlı bulunmamıştır. Bununla birlikte, fotoğraflar arasındaki farklılık veya benzerlikleri güçlü bir şekilde ifade edebilecek, dar bir aralıkta dağılım gösterecek endislerin belirlenebilmesi açısından yaygınlık ölçütlerinin, bilhassa değişim katsayılarının dikkate alınmasının daha yararlı olacağı değerlendirilmiştir. Değişim katsayısı %10'a yakın ve üzerindeki endislerin, fotoğraf üzerindeki olumsuz etkilere (açısal bozukluklara, mimik hareketlerine) bağlı olarak değişkenlik gösterebileceği, dolayısıyla bu endisleri değerlendirilirken dikkatli olunması gerektiği kanaatine varılmıştır.Item Adli vakalarda ölüm nedenlerinin incelenerek, bunların adli antropolojik materyaldeki travmaların belirlenmesinde kullanılabilirliği üzerine bir araştırma(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Çeker, Deren; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiAdli Antropoloji'de, insan kemiklerindeki kırıklar, ezikler, kesikler ve delikler analiz edilerek travma çeşidi, ölüm şekli ve ölüm sebebi tahminleri yapılmaktadır. Bu tez çalışmasının amacı, ölüm sebebi travmaya bağlı bireylerin kemiklerindeki kırıkları, BT yardımı ile peri-mortem süreçte incelemek ve kırıkların ölümle ilişkisini teşhis etmektedir. Bu tezin materyali, 20 Şubat 2016 ve 29 Kasım 2017 tarihleri arasında travmaya bağlı olarak ölen 23'ü erkek ve 7'si kadın, 30 adli vakadan oluşmaktadır. Vakalar, araba kazası, motosiklet kazası, yüksekten düşme, yaya iken araç çarpması, ip ile ası eylemi ve ateşli silah yaralanması olaylarından oluşmaktadır. Bireylerin BT verileri, 1 vaka hariç, ağır yaralı olarak getirildikleri hastanede ölüm öncesinde çekilmiştir. Üç boyutlu medikal görüntüleme programı kullanılarak 30 bireye ait 1580 adet kemik incelenmiş ve 242'nde travma tespit edilmiştir. Travma çeşitleri ve muhtemel ölüm sebepleri adli otopsi sonuçlarından habersiz olarak belirlenmiş, daha sonra adli otopsi sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, 28 kişinin künt travmaya bağlı (%93.3) ve 2 kişinin (%6.7) ateşli silah yaralanması nedeniyle hayatlarını kaybettiğini, erkek bireylerin (n=23, %76.6) ölüm oranının kadınlara (n=7, %23.3) göre daha fazla olduğunu, travmaya bağlı ölümlerin en çok 21-30 yaş aralığında (n=9, %30) gözlemlendiğini ve ölüme sebebiyet veren kırıkların en fazla kafatası ve göğüs bölgelerinde tespit edildiğini göstermiştir (n=30/16, %53.3). Bu tezdeki adli antropolojik analizlerin, travma çeşidi tespitinde %90 (n=30/27), ölüm sebebi tahminlerinde %86.6 (n=30/26) oranında bir başarı yüzdeliğine sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca farklı travmalara bağlı kırılma özellikleri de ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Tanımlanan bu travma türlerinden hem adli antropolojide hem de antik dönem iskelet çalışmalarında yararlanılabilecektir.Item Adli yüz karşılaştırmalarında morfolojik inceleme yönteminin tekrar edilebilirliği ve yeniden üretilebilirliği(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Alagüney, Ahmet Haşim; Erol, Ayla Sevim; Diplomasi ve Dış MünasebetlerYüz, insan vücudunun en tanımlanabilir bölümüdür. Bu sebeple yüz karşılaştırmaları adli kimliklendirme açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak adli yüz karşılaştırmaları, yüzün dinamik ve değişime açık yapısı, görsel bulguların çevresel faktörlere bağımlı olması, uygulanmada evrensel standartların olmayışı ve yöntemin uzman merkezli olması nedeniyle eleştirilmektedir. Bunun için tez çalışmasında, en yaygın adli yüz karşılaştırma metodu olan morfolojik inceleme yönteminin güvenilirliğinin ölçülmesi amaçlanmıştır. Çalışmada uzmanlar iki farklı zamanda yüz karşılaştırma testlerine tabi tutulmuştur. Uzmanlardan kendilerine sunulan veri setinde yer alan görüntü çiftleri arasında morfolojik inceleme yöntemine dayalı olarak yüz karşılaştırma yapmaları istenmiştir. Uygulanan testler neticesinde, morfolojik inceleme yönteminin tekrar edilebilirlik bakımından yüksek derecede, yeniden üretilebilirlik bakımından ise vasat düzeyde güvenilir olduğu sonucuna varılmıştır. Yüz karşılaştırma testinde uygulanan karar ölçeğindeki kategori sayısı azaldıkça tekrar edilebilirlik ve yeniden üretilebilirlik analizlerinde uzmanlar arasında uyuşmanın arttığı gözlenmiştir. Gözlemci içi ve gözlemciler arası uyumların cinsiyet ve yaş değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. Başarı oranları bakımından yapılan değerlendirmede ise duyarlılık başarı puanlarının, seçicilik başarı puanlarından daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Morfolojik inceleme yönteminin uygulanmasında uzmanların ortak eğitim süreçlerinden geçirilmesi, karar ölçeklerindeki kategorilerin azaltılması ve ifadelerin netleştirilmesi, uygulamaya ilişkin standart prosedürlerin geliştirilmesi halinde yöntemin güvenilirliği artacaktır.Item Antik Anadolu toplumlarının geometrik morfometrik karşılaştırılmaları(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Aytek, Ahmet İhsan; Erol, Ayla SevimBu tez çalışmasında, Kalkolitik-Tunç Çağı geçiş dönemi, Helenistik dönem, Roma dönemi ve Bizans dönemi insanlarına ait kafatasları şekil farklılıkları geometrik morfometri yöntemi ile analiz edilmiş ve şekil farklılıklarının olup-olmadığı araştırılmıştır. Bununla birlikte, antik toplumlarda cinsiyetler arasında kafatası şekil farklılıklarını belirlemek de bu çalışmanın başka bir amacıdır. Bu tez çalışması, Türkiye’de antik toplumlar üzerinde geometrik morfometri yönteminin kullanıldığı ile çalışmadır ve bu bakımdan büyük önem taşımaktadır.Bu çalışmada, örneklerin 2 boyutlu görüntüleri alındıktan sonra 8 farklı landmark serisinden oluşan analizler uygulanmıştır. Bir analiz serisi cinsiyetler arası şekil farklılıklarını belirlemek için uygulanırken, diğer bir analiz serisi dönemler arası şekil farklılıklarını belirlemek için uygulanmıştır. Landmarklar verileri, Procrustes süperimpozisyon yöntemi ile üst üste bindirilerek istatistiksel analizler için uygun hale getirilmiştir. Daha sonra temel bileşenler analizi, tek yönlü varyans analizi ve çok yönlü varyans analizi ile istatistiksel analizler gerçekleştirilmiştir. Ayrıca cinsiyetler arasında hangi landmarklarda farklılıkların olduğu da gösterilmiştir.Tüm örneklemin aynı analizde kullanıldığı testte elde edilen bulgular iki analiz serisinde de şekil bakımından net farklılıklar olmadığını göstermektedir. Her bölgenin kendi içerisinde değerlendirildiği testlerde ise kafatasının yan tarafının ve yüz bölgesinin şekil bakımından erkek ve kadın bireyler arasında istatistiksel olarak (P<0.05) düzeyinde anlamlı bir fark gösterdiği belirlenmiştir.151Bu da şekil farklılıklarının belirlenmesinde her bölgenin kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiği sonucunu ortaya koymaktadır.Ayrıca, gerçekleştirilen analizlerin bütün aşamaları açık bir şekilde belirtilmiş ve gelecekteki geometrik morfometri çalışmaları için öğrencilere ve araştırıcılara bir kaynak olarak sunulması amaçlanmıştır.AbstractIn this thesis, it is aimed to analysis the skulls shapes of the people from Chalcolithic-Bronze Age transition period, Hellenistic period, Roman period and Byzantine period and to test whether any difference in respect of skull shapes with the geometric morphometric methods. It is also aimed to find out skull shape differences between the sexes in ancient populations. This thesis is the first (in its field) thesis in Turkey which uses geometric morphometry method on ancient populations and therefore carries important weights.After obtaining a 2-D image of the material, eight different sets of landmarks were registered and used to compare the specimens. One serie of analysis was conducted to find out the skull shape differences between the sexes, while the other serie of analysis were contucted to find out the skull shape differences among the time periods. The registered landmarks were processed with Procrustes Superimposition method to transform the data to shape coordinates for statistical analysis. The principial component analysis, One-Way ANOVA and MANOVA were conducted as statistical analysis. The shape differences in landmarks were also shown for the sex analysis.153The results show that there are not clear shape differences in skull shapes between sexes and time periods when all the samples are tested together. Another analysis was conducted on each archaeological site. The males differed significantly from the females (P<0.05), in respect of the shapes of the face and lateral view of the skull in this test. Thus, it can be stated that each region should be studied in its own group.The steps of all analysis were clearly described in this thesis, and therefore it can be used as a guide for the students and researchers in next geometric morphometry studies.Item Belen Tepe (Milas) Erken Demir Çağ iskeletlerinin çene ve diş sağlığı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Ürker, Kaan; Erol, Ayla Sevim; PaleoantropolojiBelen Tepe mevkii, Muğla ili, Milas ilçesi, Yeniköy-Kemerköy Linyit işletmelerinin kömür havzaları içerisinde yer almaktadır. 56.500 metrekarelik oldukça büyük bir yüzölçümüne sahip tepe üzerinde, Erken Tunç Çağ'ından itibaren tarihin hemen her bölümünde insanların yaşamak için tercih ettikleri bir alan oldukları bilinmektedir. Araştırmanın materyalini de söz konusu tepe üzerinde Erken Demir Çağ'a tarihlendirilen dönemde yaşamış insanların iskeletleri oluşturmaktadır. Belen Tepe kurtarma kazısında ele geçen ve 10'u çocuk, 19 kadın, 11 erkek ve 5' i de cinsiyeti belirlenemeyen toplam 45 bireye ait 304 diş ve 478 alveol çene ve diş hastalıkları bakımından incelenmiştir. Söz konusu 304 dişten 47 tanesi süt dişlerine ait iken 257 dişin ise daimi dişlere ait olduğu tespit edilmiştir. Çocuklara ait dişlerde %48,9 oranında aşınma, %4,2 oranında çürük ile 11 alt çeneden 2 çenede az, 1 çenede de orta seviyede alveol kaybı saptanmıştır. Popülasyon genelinde ise %96,8 oranında ve 3,4 skorunda aşınma, %6,4 oranında apse, %9,8 oranında ölüm öncesi diş kaybı, %14,2 oranında hypoplasia, %1,9 oranında çürük, %61,9 oranında alveol kaybı ile birlikte %8,1 oranında da diş taşı varlığı tespit edilmiştir. Araştımamız neticesinde bulduğumuz değerler toplumumuzla çağdaş diğer Anadolu toplumları ile de karşılaştırılmıştır. Buna göre; Belen Tepe Erken Demir Çağ insanları aşınma skorları bakımından Hakkari (4), Karagündüz (4) ve Dilkaya (4) toplumlarıyla hemen hemen aynı değerlerde, apse değerleri bakımından ise Norşuntepe (%26,6) insanlarından sonra en yüksek değerde bulunmuştur. Ölüm öncesi diş kayıpları bakımından Hakkari (%19,79) ve Norşuntepe (%13,8) insanlarından sonra en yüksek değerlere sahip iken, hypoplasia değerleri açısından da Karagündüz (%2,8) ve Altıntepe (%9,28) insanlarından sonra en düşük değerlerde olduğu bulunmuştur. Çürük ve diş taşı oluşumları bakımından tüm çağdaşları arasında en düşük değerlere sahip olup çürük bakımından en yakın değerleri Dilkaya (%2,6) ve Karagündüz (%3,21) insanları ile paylaşırken diş taşı bakımından ise en yakın değerleri Altıntepe (%11,26) ve Karagündüz (%15,18) insanları ile paylaşmaktadır. Son olarak alveol kaybı bakımından Norşuntepe (%90) ve Dilkaya (%77,59) insanlarından sonra en yüksek değerlere Belen Tepe Erken Demir Çağ insanlarının sahip olduğu bulunmuştur. Yapılan incelemeler sonucunda Belen Tepe Erken Demir Çağ insanlarının karbonhidrat ağırlıklı besinleri yoğun olarak tüketmedikleri ve bununla birlikte çok da kötü sayılmayacak bir ağız hijyenine sahip olduklarını söyleyebiliriz.Item Çorakyerler hyenalarının sistematik paleontoloji ile incelenmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Yavuz, Alper Yener; Erol, Ayla Sevim; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİlk kez Sickenberg tarafından 1970'li yıllarda rapor edilen Çorakyerler fosil lokalitesi, tespit edildikten uzun yıllar sonra kazılmaya başlanmıştır. Prof. Dr. Ayla Sevim Erol ve ekibi tarafından 2000'li yılların başından beri sistemli olarak çalışılan lokalitede 10 yıl kadar bir sürede çok önemli bulgulara rastlanılmıştır. Günümüze dek yapılan kazılarda, 4000'e yakın tanımlanabilir önemli fosil örnekleri tespit edilmiştir. Çorakyerler, kazı çalışmaları sonucunda, memelilere ait 8 takım, 10'dan fazla aile, 40'dan fazla tür ile Anadolu'nun en önemli, Avrupa'nın ise önemli Geç Miyosen referans lokaliteleri arasındaki yerini almıştır. Lokalite, faunanın ötesinde demografi yapılabilecek altı farklı hominoid buluntusu vermiştir. Bu hominoid fosilleri içinde özellikle son buluntu olan 18 CO 2800 numaralı mask fosili Ouranopithecus turkae olarak isimlendirilen Çorakyerler hominoidine ait ünik bir eserdir. Çorakyerler fosil lokalitesinin önceleri fauna üyelerinin yetersizliği sebebi ile oldukça kurak, step alanlardan oluştuğu düşünülmekteydi. Fakat son yıllardaki çalışmalarla, fauna listesine yeni eklenen ailelerle lokalitenin oldukça sulak, önemli galeri ormanlarıyla kaplı olduğu tespit edilmiştir. Tez kapsamında incelenen Çorakyerler Hyenalarının detaylı analizleri sonucunda 3 farklı genus tespit edilmiştir. Geç Miyosen'in baskın türü olan Adcrocuta eximia'nın yanı sıra ekomorf 4 grupta tanımlanan Chasmaporthetes ve kapalı alanlarda yaşayan Ictitherium viverrinum tespit edilen hayvanlardır. Tespit edilen hayvanlar içinden sadece Chasmaporthetes cins bazında, diğer iki tür ise tür seviyesinde tespit edilmiştir. The Çorakyerler fossil locality, first reported by Sickenberg in the 1970s, was excavated many years later. There have been many significant findings in as short as aten- year time in the locality, which has been systematically studied by Ayla Sevim Erol and her team since the early 2000s. Nearly 4000 important fossil specimens have been identified during excavations held until today. As a result of the excavations, with 8 sets of mammals, more than 10 families, more than 40 species, Çorakyerler took its place among the most important late Miocene reference localities of Anatolia and Europe. The locality yielded six different hominoid findings that could be demographed beyond Fauna. Among these hominoid fossils, the most recently discovered 18 CO 2800 mask fossil, called Ouranopithecus Turkae, is a unique artifact belonging to the Çorakyerler hominoid. The Çorakyerler fossil locality was previously thought to be composed of rather arid, steppe areas due to the insufficiency of fauna members. However, in recent years, it has been determined that the localities are covered with very wet and important gallery forests with the families added to the fauna list. As a result of the detailed analysis of the Çorakyerler Hyenas within this thesis, three different genus were identified. In addition to Adcrocuta eximia, which is the predominant species of Late Miocene, Chasmaporthetes, defined in ecomorphs 4 group, and Ictitherium viverrinum, living in the enclosed areas, are the animals found. Among the identified animals, only Chasmaporthetes was identified on genus level, other two species were identified on type level.Item Çorakyerler lokalitesi suidlerinin morfolojik ve paleoekolojik analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Tarhan, Erhan; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiÇorakyerler faunasının Geç Miyosen Avrasya lokaliteleri ile morfolojik ve paleoekolojik karşılaştırılması, lokalitemizin Anadolu Memeli Paleontolojisi adına son derece önemli bir referans faunası olduğunu ortaya koymuştur. Sistematik paleontolojide Geç Miyosen Çorakyerler Suidleri kilit bir konumda görünmektedir. Bu tez çalışmasında Çorakyerler suidlerinin Hippopotamodon altında toplanması gerektiği gözlemlenmiştir. Hippopotamodon türleri arasında ciddi morfolojik farklar yoktur, türlerin birbirinden ayırt edilebilmesi adına bu noktada biyometrik verilerin önemi artmaktadır. Çorakyerler örnekleri Avrupanın en iri Hippopotamodon major'leri arasında yer almaktadır. Bu irilikteki suidler genel lokalite türleri ile birlikte değerlendiriğildiğinde bölgede daha kapalı ormanlık alanların varlığını gösteren bir biyotopa işaret etmektedir. Bu tez çalışması neticesinde faunanın, H.major'un Geç Vallesiyen-Erken Turoliyen (MN10-11) formunu içerdiğini söyleyebiliriz. Ayrıca bu çalışmada değerlendirilen çok iri bir örneğin sunduğu sistematik veriler faunada olası bir H.antiquus'un varlığına da işaret etmektedir. Anahtar Kelimeler: Çorakyerler, Geç Miyosen, HippopotamodonItem Cumhuriyetin 100. yılında insanlık tarihine damgasını vuran Çorakyerler Omurgalı Fosil Kazısı(Ankara Üniversitesi, 2023) Erol, Ayla SevimCumhuriyetin yüzüncü yılında insanlık tarihinin değişimine damgasını vuran Anadoluvius turkae’nin yer aldığı Çorakyerler, Çankırı ilinin merkez ilçesinde yer alıyor. Çorakyerler Geç Miyosen dönemine yani yaklaşık 9 milyon yıl öncesine tarihlenen bir fosil mevkisidir. Burada yıllardır yürütülen sistemli kazılar sonucunda 43 türe ait binlerce tanımlanabilir numaralı fosil buluntu ortaya çıkarıldı. Bu fosil buluntuları arasında Carnivor, Artiodactyl, Perissodactyl ve Primat takımlarına ait çok önemli ve yerel olarak eşsiz türlerin fosilleri bulunmuştur. Bu benzersiz buluntular arasında yeni tanımlanan iki cins ve iki tür yer alıyor. Yeni cinslere Anadolivius turkae ve Gangraia anatolica, yeni türlere ise Qurliqnoria chorakensis ve Hystrix kayae isimleri verildi. Bunlar Çorakyerler mevkiinde ortaya çıkarılan en önemli buluntulardır. Bunlar arasında Anadoluvius turkae hominin evriminin tarihini değiştiren ve homininlerin Afrika’dan ortaya çıktığı hipotezine aykırı bir hipotez ortaya koyan çok önemli bir buluntudur. Bu yeni bulgu, homininlerin Anadolu ve Akdeniz bölgesinde çeşitlendikten sonra Afrika’ya göç ettiğinin kanıtı niteliğindedir. Anadolivius turkae’nin yanı sıra Çorakyerler kazısında ortaya çıkan diğer önemli buluntular da benzer lokalitelere referans teşkil etmektedir. Çorakyerler kazıları hâlen devam etmekte olup, her yıl yeni türlerin buluntuları ortaya çıkarılmaktadır.Item Farklı antik dönem toplumlarında karşılaştırmalı dental mikro aşınma analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Sönmez Sözer, Çilem; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiAntropoloji'nin temel kaynaklarından olan dişler, hayatta kalmanın temel unsuru olan beslenmenin ortaya çıkarılmasında çok büyük bir öneme sahiptir. İncelenen antik toplumun sosyal yapısının ve sağlık problemlerinin ortaya çıkarılmasında beslenme önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu tez çalışmasında Doğu Roma/Bizans Dönemi'ne tarihlenen Belentepe, Patara ve Kibyra toplumlarının beslenme rejimlerinin belirlenmesi ve yaşanılan bölgenin bu duruma etkisi olup olmadığının ortaya konulabilmesi için mikro aşınma çalışması yapılmıştır. Toplumun genelini yansıtması amacıyla her toplumdan kadın, erkek ve çocuk bireylerin her birinden 15 adet birinci molar seçilmiştir. Seçilen dişlerin her birinin oklüzyal yüzeylerinde beslenme için kullanılan 10n, f9 ve fx fasetlerinden SEM'de (taramalı elektron mikroskobu) 500 büyütme ile görüntü alınmış ve alınan görüntüler Microwear 4.02 programında analiz edilmiştir. Analizler yapılırken alınan görüntülerde belirlenen mikro izler 4:1 oranına göre sınıflanmış ve belirlenen izin uzunluğunun derinliğine oranı 4: 1 oranından büyük olan tüm izler çizik, bu orandan küçük ya da eşit olan tüm izler çukurluk olarak belirlenmiştir. Yapılan analizler ile her dişin her faseti için belirlenen mikro izlerin çizik sayısı, çukur sayısı, çizik genişliği, çizik uzunluğu, çukurluk oranı, çukur genişliği ve çukur uzunluğu belirlenmiş ve istatistik analizlere tabi tutulmuştur. Analizler sonucunda bir deniz kenarı yerleşimi olana Patara toplumunun, bir tepe yerleşimi olana Belentepe toplumu ile yüksek bir tepe yerleşimi olan Kibyra toplumlarına oranla beslenmesinde daha fazla aşındırıcı nitelikte madde bulunduğu belirlenmiştir. Belentepe toplumunun ise diğer iki topluma oranla daha yumuşak besinler tükettiği saptanmıştır. Her üç toplumun hem kendi içerisinde hem de toplumlar arasında kadın, erkek ve çocuk bireyler arasında beslenme şekli açısından bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir.Item Geç Miyosen Dönem Anadolu Suidlerinin Paleontolojik Analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Tarhan, Erhan; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiÇok sayıda Geç Miyosen lokalitesine sahip olan Anadolu, suid üyeleri için oldukça kritik bir bölgedir. Taksonomik durumu uzun süredir tartışmalı görünen bu grubun üyeleri adına, Anadolu lokalitelerinin oldukça önemli olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, bu tez çalışması suid üyelerinin Geç Miyosen temsilcilerinin taksonomik, biyostratigrafik ve biyocoğrafik verilerinin detaylı analizlerine odaklanmıştır. Yapılan sistematik paleontoloji çalışmaları ile Anadolu'nun Geç Miyosen fosil suidlerinin tanımlamaları yapılmıştır. Bu materyaller Anadolu'nun Vallesiyen ve Turoliyen'i adına oldukça önemli ipuçlarını açığa çıkarırken, Suinae alt ailesinin de sistematik problemlerine çözümler sunmuştur. Geç Miyosen suid literatürü izole dişler, çene buluntuları ve kafataslarına odaklanmışken; bu tez çalışmasında astragalus, metacarpal, metatarsal, proximal-medial-distal phalanx buluntuları da tanımlamalara dâhil edilmiş ve literatüre kazandırılmıştır. Tanımlanan Geç Miyosen Anadolu suid üyeleri Hippopotamodon sivalense, H.antiquus, H.major, H.erymanthius ve Propotamochoerus sp. olmuştur. Materyaller arasında bir de Miyosen'den sonraki dönem olan Pliyosen'e tarihlenen bir lokaliteden ise Sus arvernensis türü tanımlanmıştır (Daha önce başka bir çalışmacı tarafından Geç Miyosen yaşlı H.erymanthius olarak tanımlandığı için dâhil edilmiştir). Tezde tanımlanan bu türlere ait fosil materyalleri 27 farklı Geç Miyosen Anadolu lokalitesinden ele geçmiş olan 65 suid buluntusu oluşturmuştur. Anadolu'nun Vallesiyen suid buluntuları H.sivalense, H.antiquus ve Propotamochoerus sp. olmuştur. Anadolu'nun Turoliyen suidleri ise H.major ve H.erymanthius olarak tanımlanmıştır. Birbirleri ile morfolojik yakınlığa sahip bu üyelerin tüm benzerlik ve farklılıkları saptanmış ve sistematik çalışmada detayları ile aktarılmıştır. Sistematik çalışmalara metrik çalışmalar da eklenerek kapsamlı bir suid analizi yapılmıştır. Miyosen'den sonra bu üyelerin görülmedikleri ve bu habitatları Sus genusunun doldurmaya başladığı da tez çalışmasında anlaşılmıştır. Suid ve insanımsı üyelerinin birlikte ele geçtiği Avrasya lokaliteleri, Anadolu'dan hem Vallesiyen hem de Turoliyen'e tarihlenen daha fazla primat takımı üyesinin ele geçmesinin muhtemel olduğuna işaret etmektedir. Hippopotamodon ve Propotamochoerus üyeleri Anadolu Vallesiyen'inin daha kapalı, ılıman ortamlara; Turoliyen'inin ise kapalı ve açık alanların bir arada olduğu daha mozayik ekolojik ortamlara sahip olduğu sonucunu göstermiştir.Item Iasos Bizans dönemi toplumunun paleopatolojik analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Gümrükçü Uslu, Merve; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiBu çalışmada Iasos Bizans toplumunu oluşturan bireylere ait iskeletler üzerinde morfolojik incelemeler yapılmış ve toplumun sağlık yapısını ortaya koymak amaçlanmıştır. Iasos Bizans toplumunda travma, enfeksiyonel hastalıklar, eklem hastalıkları, metabolik hastalıklar, konjenital anomaliler ve tümöral oluşumlar gözlenmiştir. Travma Iasos'da % 13,3 oranında görülmektedir ve tüm travmalar birey yaşıyorken iyileşmiştir. Diğer Anadolu Bizans-Orta Çağ toplumları ile karşılaştırıldığında, travmanın Iasos Bizans toplumunda diğer toplumlara nazaran daha az görüldüğü ortaya çıkmıştır. Travmaların muhtemelen düşme veya çarpma gibi küçük kazalar sonucunda oluşmuş olabileceği düşünülmüştür. Enfeksiyonel hastalıklardan toplumda yalnızca periostitis gözlenmiştir. Toplumda görülme oranı % 17,2'dir. Diğer toplumlarla karşılaştırıldığında ortalama bir değer sergilemektedir. Periostitisin yüksek oranda görülmemesi genellikle toplumun hijyen seviyesinin ve yaşam standardının yüksek olmasına bağlanmaktadır. Ancak % 60,4'lük fetus-bebek-çocuk ölüm oranı, böyle bir durumun ihtimal dahilinde olmadığını göstermektedir. Iasos Bizans toplumunda az oranda görülen periostitisin muhtemel sebebini lezyonun enfekte olmuş bireylerin kemiklerine yansımadan bireylerin hızlı bir şekilde hayatlarını kaybetmiş olmasına bağlamak makul görünmektedir. Eklem hastalıklarından vertebral osteoartrit (% 24,6), vertebral osteofit (% 13,11) ve periferal osteoartritin Iasos Bizans toplumunda diğer Anadolu toplumlarına kıyasla çok daha düşük oranda görüldüğü ortaya konmuştur. Bizans Dönemi'nde elitlerin ve din adamlarının kilise gibi kutsal alanların içine ya da çevresine gömüldükleri bilinen bir bilgidir ve bu bağlamda Iasos Bizans toplumuna ait bireylerin bazilika çevresindeki mezarlardan çıkarıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla, eklem hastalıklarının az oranda görülmesinin temel sebebinin topluluğu oluşturan bireylerin balıkçılık ile uğraşan bireylerden ziyade, elit bireylerden ve din adamlarından oluşabileceği düşüncesi makul gözükmektedir. Iasos Bizans toplumunda tespit edilen porotic hyperostosis (%12), cribra orbitalia (% 19,7), femoral cribra (%3,8) ve osteoporoz (%5,1) metabolik hastalıkların biyogöstergeleridir. Porotic hyperostosis ve cribra orbitalia birçok çalışmada genel olarak demir eksikliği ile ilişkilendirilmektedir. Ancak temel besin kaynağını deniz ürünleri oluşturan Iasos'ta demir eksikliğinden kaynaklı bu lezyonların görülmesi beklenen bir durum değildir. Bazı çalışmalarda cribra orbitalianın ve porotic hyperostosisin demir eksikliğinden ziyade B12 eksikliği sonucu oluştuğu belirtilmiş ve sindirim sistemini etkileyen enfeksiyonlar sonucu meydana gelen vitamin kaybının (B12) bu lezyonların oluşmasına sebep olabileceği bildirilmiştir. Bu bağlamda, MS. 6.yüzyılda ortaya çıkan ve 14. yüzyılda tekrar ortaya çıkarak Anadolu'ya ulaşan vebanın Iasos'a Bizans Dönemi'nde ulaşmış olabileceği ve insanların sindirim sistemini etkileyerek bireylerde porotic hyperostosis ve cribra orbitalia gibi lezyonların oluşmasına sebep olmuş olabileceği düşünülmektedir. Ancak, vebanın ölümlere oldukça hızlı sebep olduğu ve bu nedenle kemiklerde lezyon bırakma ihtimalinin düşük olduğu da unutulmamalıdır. Iasos Bizans toplumunda konjenital anomalilerden sakralizasyon (%5) ve çoklu blok vertebra (%6,7) toplumda oldukça az oranda görülmektedir. Aynı şekilde tümöral oluşumlardan olan osteoma Iasos toplumunda oldukça nadir olarak gözlenmektedir (% 4,2). Iasos Bizans toplumunda yetişkin olmayan bireyler toplumun %62,3'ünü oluşturmaktadır. Diğer Anadolu Bizans-Orta Çağ toplumları ile karşılaştırma yapıldığında, bu oranın oldukça yüksek olduğu göze çarpmaktadır. Bazilika çevresine elitlerin ve din adamlarının yanında bebek ve çocukların da gömülme ihtimali Iasos Bizans toplumundaki bu yüksek bebek-çocuk ölüm oranını açıklamaya adaydır. Bununla beraber, Anadolu'ya yayılan hıyarcıklı veba bağışıklık sistemi yetişkinlere oranla daha zayıf olan bebek ve çocukları büyük oranda etkilemiş ve ölümlerine sebep olmuş olabilir.Item İnsan iskeletlerinde uzun kemik uzunluklarının biyolojik yaş belirlemede kullanılabilirliği üzerine bir araştırma(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Mehder, Özder; Erol, Ayla Sevim; OtherAdli antropoloji, iskelet kalıntıları aracılığıyla adli bilimlerin kimliklendirme çalışmalarına katkıda bulunan bir alandır. Yaş tahmini ise kimliklendirmenin önemli bir aşamasıdır. Ancak her yaş grubu için farklı yöntemler kullanılmaktadır. Erişkinlik öncesi dönemlerde dental gelişim evreleri ve epiphysis'lerin kaynaşma durumlarını incelemek yaş tahmini için güvenilir yöntemlerdendir. İskelet bileşenleri aracılığıyla yaş tahmini yapılırken çok sayıda ölçütün değerlendirilmesi sonuçların güvenilirliğini arttırmaktadır. Uzun kemiklerin diaphysis uzunlukları da erişkinlik öncesi dönemler için yaş tahmini ölçütü olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmada da femur ve tibia diaphysis uzunluklarının düşük standart hata ortalaması ile yaş tahmini yapılmasına olanak tanıdığı sonucuna varılmıştır. Adli olguların kimliklendirme çalışmalarında populasyonlara özgü verilerin kullanılması önerilmektedir. Buna ek olarak adli tıp, adli arkeoloji ve adli diş hekimliği gibi alanların adli antropolojik yaklaşımların sunduğu görüşleri de değerlendirmesi gerekmektedir.Item Kibyra Antik Kenti'nden 2013-2018 yılları arasında çıkarılan insan iskeletlerinin paleoantropolojik analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Aladağ, Büşra; Erol, Ayla Sevim; PaleoantropolojiKibyra Antique City is located in a hilly area in the west of Gölhisar district of Burdur Province. The ongoing excavations in the city were started in 2006 and the study material consists of human skeletons that were unearthed between 2013-2018. Except for 23 cremation graves dating to the Hellenistic Period, the tombs belong to the Roman Period and Early Roman Period. Paleoantopological studies were conducted on 215 human skeletons from different graves and burial types and the results were compared with other contemporary ancient Anatolian populations. As the result of this study on 215 individuals, it has been found out that: 126 are adults (85 men- 41 women), 3 are fetuses, 33 are children, 10 are infants, 13 are adolescents, and 30 are individuals whose age estimates and sex determinations could not been done. The rate of infants/children /adolescents in the population is 27 %, the rate of adults is 59 %, and the rate of individuals whose age estimates and sex determinations could not been done is 14 %. Total value of the individuals whose age has been estimated, 11 % are advanced adults, 58.73 % are middle adults and 30.37 % are young adults. The average life expectancy for individuals under 20 years of age in the population has been calculated as 7.83 years. The average life expectancy for women is 38.23 years and the average life expectancy for men is 38.94 years. As a result of the calculations of the height of the Kibyra people, the average height of the male individuals was calculated as 163.76 cm according to Pearson, 167.03 cm according to Trotter-Gleser, and 166.63 cm according to the Sağır. The average height of the female individuals was calculated as 151.54 cm according to Pearson, 155.03 cm according to Trotter-Gleser and 156.31 cm according to Sağır. In the Kibyra population, 13 different pathological lesions were identified in 192 individuals. These lesions can be listed as; infection (2,8%) , trauma (6,25%), cribra orbitalia (1,56%), osteophyte (1,56%), arthritis (2,60%), rheumatoid arthritis (4,68%), entosopathy (2,08%), syphilis (1,56%), periostitis (1,56%), osteomyelitis (0,52%), vertebral osteophyte (17,94%), Schmorl nodes (3,84%) and multiple block vertebrae (2,56%). A total of 1126 permanent teeth were examined and tooth decay (6,68%), dental calculus (4%), abscess (2%), hypoplasia (0,6%) and antemortem tooth losses (13,29%) were observed in the teeth and jaws. The degree of dental wear in Kibyra people was determined as 4-5 degrees. As a result of this study, the demographic, morphological and health structures of the people in Kibyra were presented and compared with contemporary societies. It has been determined that the health structures and socio-economic levels of the people of Kibyra are at a better level than their contemporary societies.Item Kol ve bacak kemiklerinden cinsiyet tayini: Tepecik toplumu üzerinde bir inceleme(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Kutun, Harun; Erol, Ayla Sevim; AntropolojiThe issue at hand is prepared in Tepecik area which is in Elazığ, a city of Turkey, between the years of April of 2005 and December of 2007.The above topic is that long bones in skeleton remains that are got between the years of 1969-1972.The subjects of the study are the perspective of sex criter?s history, location of Tepecik, the general wiew through Tepecik Hoyuk Cemetary, the bones stature, the growth of long bones, nutrition of the bones, identifiation basics o the bonesFurthermore, the most important point that statistical data must be determined whether they are practiced on the skeletons. According to the morphological and anthroscopic investigations, all variables studied and can be used for adults sexual discrimination. Addionally we studied on the bones which have various measurements. The important point in here is that determination the sex on the fragmentary remains despite various measurement.Especially, it is so important because the criters of Anatolion population are introducedKeywords: