SİYASET VE KADIN KİMLİĞİ: LEYLA ZANA
No Thumbnail Available
Files
Date
Journal Title
Journal ISSN
Volume Title
Publisher
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KADIN ÇALISMALARI ANABİLİM DALI
Abstract
Leyla Zana ilk kadın Kürt milletvekilidir. Özel yasamına iliskin bilgiler bir kadın olarak önemli bir mücadele verdigini ve bu mücadelesinde de basarılı oldugunu göstermektedir. İlkokulu dahi bitirme imkanı bulamayan Leyla Zana’nın, Türkçe’yi ancak ondokuz yasından sonra ögrendigi, ilkokul, ortaokul ve lise diplomalarını dısardan sınava girerek aldıgı bilinmektedir. Henüz çocuk yasta evlendigi esi Mehdi Zana’nın siyasi suçtan dolayı cezaevinde kaldıgı on yıl Leyla Zana’nın hayatında bir dönüm noktası niteligindedir. Bir es ve anne olarak kendisiyle aynı kaderi paylasan kadınlarla birlikte tecrübe ettigi cezaevi önündeki bekleyisler politikayla tanısmasının da nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte dönemin askeri rejiminin baskılarına karsı zemin bulan Kürt hareketinin etkisiyle Leyla Zana’nın etnik kimligine dayalı bir politik durus benimsedigi görülmektedir. Leyla Zana’nın Kürt hareketi içinde “sembol” bir degere ulasmasının asamaları özetle su sekilde sıralanabilir: 1980 sonrası PKK’nın aktörü oldugu siyasal hareket, öncelikle Kürt halkının “varlıgı”nı, sonrasında “magduriyeti”ni ve daha sonrasında da sürdürülen mücadelenin “mesruiyeti”ni ilan etmek üzerine bir strateji izlemistir. Leyla Zana’nın TBMM’de yaptıgı konusma (Kürtçe), bu konusmadan dolayı hapse mahkum edilisi ve bu süreçte özellikle Batı kamuoyunda “özgürlük sembolü” olarak tanınısı da sözünü ettigimiz bu stratejik planın çarpıcı birer izdüsümü niteligindedir. Leyla Zana’nın kendisinin ise politik kimligini “barıs” çerçevesinde anlamlandırdıgı görülmektedir. Zana’nın bu tutumu kadını pasif kurban ve yardıma muhtaç biri olarak tasavvur eden ideallestirilmis erkeklik imgesinin onaylanması sonucunu dogurmaktadır. Böylelikle, daha hakkındaki “liderlik” tartısmalarından önce Zana kendi eliyle, esit haklı siyasal bir aktör olarak tanınmasının ve kabul edilmesinin önüne geçmektedir. Öte yandan Leyla Zana’nın harekete “davet” edilis biçimi zaten bu tercihi kosullayan bir nitelik tasımaktadır. Bir kadın olarak “magduriyeti”in temsilindeki islevselligi, sözkonusu ancak “güç”ün temsil edilebilecegi siyasal iktidar oldugunda degerini yitirmistir.